George Floyd Olayı: Sosyal Medya, Sporun Gücü, Yeni Bir Dünya
Âdemoğlu yeryüzüne indirildiğinden beri sürer iyiyle kötünün savaşı. Kabil Habil’i öldürdüğünde, kıyamete dek bitmeyecek bir mücadeleyi başlatmıştı.
Her çağda, insanın olduğu her yerde, kapışır durur hayırla şer. İşte o kapışmanın son perdesidir: George Floyd Olayı.
Yaşanan dram karşında, ikiye bölündü insanlık: Bir yanda Thomas More’un Ütopya’sını savunanlar, bir yanda gezegenimizi George Orwell’ın Hayvanlar Çiftliği’ne, distopik bir kara parçasına çevirmeye çalışanlar… Bir yan özgürlükleri savunurken, diğer yan uçsuz bucaksız bir kapalı cezaevine dönüştürmeye çalışıyor yerküreyi.
İnsanlar, var oldukları andan itibaren baskıyla, despotizmle, otoriter iktidarlarla, totaliter rejimlerle mücadele etmenin hep bir yolunu bulmuşlardır. Bu yolun günümüzdeki adıysa: Sosyal Medya.
Düşünce öyle büyük bir güçtür ki; doğru kullanıldığında, evrenin en etkili silahına dönüşür. Cana kıymadan, kan dökmeden kazanır mücadeleyi. Şimdiye kadar yaşanmış irili ufaklı sayısız silahlı çatışma unutulup gitse de… İnsanlığın görüp geçirdiği zihinsel devrimler, tepeden tırnağa değiştirmiştir yaşamlarımızı, iğneden ipliğe düzeltmiştir hantal, statükocu dünya düzenlerini.
Covid 19 bahanesiyle mavi gezegenimizi tek elden yönetmeyi planlayanlar… Toprağın üstünü, gökyüzünün altını birleştirip, “sessiz yığınları” modern zindanlara tıkmaya çalışanlar… “Masum kitleleri”, “özgür düşünce”yi” kelepçelemek isteyenler… Fikir hürriyetimizi, ortak bilincimizi yağmalamaya hazırlanırlarken… Üzerimize attıkları pimi çekilmiş bombaların kendi ellerinde patlamasıdır: George Floyd Olayı.
Serbest girişimin, özgür düşüncenin, vicdan hürriyetinin kalesi bilinen/sayılan Amerika; ısrarla öne çıkardığı, el üstünde tuttuğu temel değerlerine ihanet edince; tarihinin en büyük bunalımına düştü. Hayatlarını kaybetme pahasına, insanlık onurunu korumak adına sokağa döküldü Amerikalılar…
Tarihin ilk sporcuları olan güreşçiler; el ense çekmeye, birbirlerini kollamaya başladıklarından beri… Eski Yunan Olimpiyatları’nda atletler yarışmaya başladı başlayalı… Barışın teminatıdır sporcular.
Müzik dünyasında, “Blackout Tuesday”le George Floy Olayı’nın gündeme getirilmesinin ardından, dünyanın en önemli sporcularının, sosyal medya fenomenlerinin destekleriyle önce sosyal medya hesaplarının karartılması, sonra, olaya duyulan tepkinin “Black Lives Matter” hareketiyle zirveye taşınması, küresel kimlikli bir kamuoyu tepkisine dönüştürüldü.
Bu, geleceğin dünyasında sporun ve sosyal medyanın önemi, değeri üzerine ivedilikle düşünmeye sevk ediyor hepimizi.
Sosyal ağların, iletişim teknolojilerinin, küresel propaganda makinelerinin; siyaseten köreltip, duygusal-düşünsel anlamda tek düzeleştirmeye, robotlaştırmaya, yabancılaştırmaya çalıştığı insan evladı… Harekete geçirmeye başladığı ortak aklı, nihayet farkına vardığı yaratıcı zekâsı sayesinde; Kendisine kurulan tuzaklardan, ellerine, ayaklarına vurulmak istenen zincirlerden teker teker kurtuluyor. Sporcuların önderliğinde, sosyal medya; dünyayı yönetenleri bir – bir hizaya getiriyor.
Muhammed Ali’nin 1967’de Vietnam Savaşı’na katılmayı reddederek; Amerikan halkının vicdanını rahatlatmaya, adalet arayışını seslendirmeye, sosyal sorumluluk bilincini geliştirmeye dönük onurlu hareketinin devamıdır günümüz sporcularının tepkileri.
2016’da San Francisco 49’erslı Colin Kaepernick’in ABD milli marşı okunurken diz çökmesi, bugünse nerdeyse tüm spor aleminin katıldığı uygar protesto ayini, bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor:
Artık hiçbir muktedir, hiçbir yönetici, parti başkanı, siyasi lider; spora, sosyal medyaya sırtını dönemez. Onların, yeri gelince tsunami etkisi yaratan toplumsal tepkilerinin önünde duramaz.
Şimdi hep birlikte gözümüzü açma zamanı. Çünkü burnumuzun dibinde, yeni bir dünya kuruluyor:
Sporun barışçıl yaklaşımı, sosyal medyanın kilesel etkinliğine arkasını vermiş, daha mutlu, daha idealist bir sistem kurmak için canla başla çalışırken… Olan biteni kayıtsız bir bencillikle saha kenarından izlemek; ben insanım, diyen kimseye yakışmaz. Hele bizim gibi spora gönül vermiş kişilerin böyle bir duyarsızlık gösterebileceklerini aklımın hiçbir köşesinden geçiremiyorum doğrusu.
Çünkü centilmenlik, sporun ruhundan gelir. Hiçbir sporsever ona uzatılan zeytin dalını geri çevirmemiştir. Hem de Antik Yunan’dan, ilk olimpiyatlardan bu yana.