Ayağınızı Yerden Kesmeyin
Ayağınızı Yerden Kesmeyin – 1
Çok değil kırk yıl önce, etrafta çok fazla kilolu insan göremezdiniz. O yıllarda yürümek, insan hayatının bir parçasıydı. İnsanlar yürüyerek, formda kalıyorlardı belki de. Büyükşehirlerde bile insanlar, işine, okuluna, çarşıya, pazara yürüyerek giderlerdi. Zaten çok fazla vasıta da yoktu, özel araç neredeyse hiç yoktu.
Sonra şehirler büyüdükçe, toplu taşıma araçları çoğaldı. Otobüsler minibüsler okulun, işyerinin hemen dibinden geçer oldular. Belediyeler öğrenci, öğretmen indirimi ve aylık abonman kartlarla vatandaşın ayağını yerden kestiler. Kamu ve özel sektör, çalışanını servis araçlarıyla, evinden alıp, evine bırakır oldu.
Bu da yetmedi, herkes ayağını yerden kesecek bir arabanın peşine düştü. Sorsan, herkes yürümekten bıkmıştı. Zamanla özel araç sayısı da beklenmedik şekilde arttı. Bisiklete binenler de, motorlusunu tercih etmeye başladı. Ayağını yerden kesmek deyimi, o yıllarda çok fazla telaffuz ediliyordu.
İnsanların çoğu evde, okulda, ofiste, otobüsü ve minibüste, kendi arabasında sürekli oturur hale geldiler. Kontrol edilemeyen kilo artışı, kalp, şeker, tansiyon, depresyon ve kemik erimesi hatta kanser gibi onlarca hastalık, toplumda daha sık görülmeye başlandı. Öyle bir dönemdi ki, ilaç firmaları karlarını kat kat artırdılar. Eczaneler, birçok şehirde vergi rekortmeni oldular. Oysa hiç bir ilaç tedavi etmiyordu, yalnızca şikâyetleri baskılıyordu, o kadar. Hastalıkların temel sebebi hareketsizlikti, çaresi de hareketlilik.
Bugünlere gelindiğinde, hemen her evin bir arabası var. İki veya daha fazla arabası olan, evler de var. Kimsenin işine, okuluna, çarşıya pazara yürüyerek gittiği yok. Ama toplumda hareketsiz hayat tarzının, beraberinde getirdiği sorunlar konusunda az da olsa bir farkındalık oluştu. Artık insanların bir bölümünü açık havada, deniz kenarında, ormanlık alanlarda yürüyüş yaparken görebiliyorsunuz. Daha sevindirici olanı ise, uzmanların ısrarla konu üzerinde durması ve belediyelerin yürüyüş parkurları inşa etmesi.
Avrupa genelinde 2019 yılında yapılan bir ankete göre, fiziksel aktivitenin en düşük olduğu ülke Türkiye. İskandinav ülkelerinde spor yapan insan sayısı yüzde altmış iken, Türkiye’de bu rakam yüzde dört. Türkiye’de yapılan bir ankete göre, herhangi bir fiziksel aktivite yapmayanların yüzde altmışı, zaman bulamadıklarından şikâyetçi. Türkiye’nin bu konudaki tek eksiği, farkındalıktır.
Ülkemizde özellikle; Gençlik ve Spor Bakanlığı, Herkes İçin Spor Federasyonu ve diğer Olimpik Federasyonlar ile Sağlık Bakanlığı çeşitli iletişim vasıtalarıyla, insanımızı yürüyüş başta olmak üzere spor yapmaya teşvik ediyor, çeşitli aktiviteler düzenliyor. Bana göre, bu farkındalığı oluşturacak en önemli kurum, öncelikle sağlık kuruluşlarıdır. Aile hekimleri, bu konuda toplumu harekete geçirebilir. Sporun yaygınlaştırılması ile sağlık giderlerinde önemli ölçüde düşüş yaşanacağı biliniyor.
Yürüme, belirli bir zaman aralığı ve özel donanım istemeyen tek spor aktivitesidir. Doğru beslenme ile birlikte uygulandığında, birçok hastalık için koruyucu etkisi vardır. Her yaş grubundan insanın, kolayca yapabileceği bir aktivitedir. Günde 20-25 dakika yürüyüş, vücudun su ve ekmek gibi ihtiyacıdır.
Bilinçli bir şekilde yapılması gereken yürüyüş konusunu, bir kaç hafta devam ettirerek farkındalık oluşturmak istiyoruz. Devam edecek yazılarımızda okuyucularımıza, yürüyüş hakkında uzmanların düşüncelerini ve önerilerini aktaracağız.
Ülkemizde virüs salgını sonrası, 1 Temmuzdan itiberen sosyal mesafe ve maske kurallarına uyulması şartı ile normal hayata dönüş başlayacaktır. Faaliyete açılacak olan spor tesisleri ve yürüyüş alanlarında da, sosyal mesafe ve maske kuralına uyalım. Fiziksel aktivitenin farkına varmanız dileği ile herkese sağlıklı günler diliyorum. Sağlığınız için, ayağınızı fazla yerden kesmeyin. Haftaya yine, bu köşede buluşalım.
Kendinize iyi bakın.