Sağlığımız Kime Emanet
Kullandığınız herhangi bir ilacın prospektüsünü yani kullanma talimatını dikkatlice okudunuz mu? Her birinin onlarca ciddi yan etkisi var. Kalp damar hastalıkları için kullanılan bir ilaç, kalbi durdurabiliyor. Karaciğeri veya böbreği bitirebilecek yüzlerce ilaç var. Basit bir şikâyet için kullanılan bir ilaç bile hastayı daha kötü bir duruma sokabiliyor. Aslında bu ilaçların hiçbirisi tedavi de etmiyor. Semptomları yani şikâyetleri baskılıyor, o kadar. Buna rağmen hastanelerin poliklinikleri dolup taşıyor. Ya insanların bu ilaçlar hakkında yeteri kadar bilgisi yok, ya da başka çareleri yok.
Oysa Hipokrat, yedikleriniz ilacınız olsun demişti. Yani esas ilacın sağlıklı beslenme olduğunu söylemişti. Ancak toplum o hale geldi ki yemek yerine, ilaç yiyoruz adeta. Üstelik bu ilaçların bir kısmı ömür boyu kullanılsın isteniyor. Yan etkilerine ve olası etkileşimlerine rağmen, her gün sekiz on farklı ilaç kullananlar var. Modern tıp hastalıkların temelinde ki sebep üzerinde değil de belirtilerini ortadan kaldırmak için çalışıyor.
Osman Duman
Bazı kimyasal ilaçlardan beklediği faydayı bulamayan insanlar, bitkisel tedavilere yöneliyorlar. Böylece “Alternatif Tıp” dedikleri devasa bir sektör ortaya çıkıyor. Aslında bu sektöre alternatif tıp değil de bitkisel tıp demek daha doğru olacaktır. Bu sektörün modern tıptan daha fazla para kazandığını düşünenler var. Sektörün büyük bir yüzdesi kayıt dışı çalışıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı onaylı gıda takviyeleri, üzerinde ilaç değildir yazmasına rağmen ilaç niyetine satılıyor. Sağlık Bakanlığı bu konuda yalnız bitkinin etken maddesinin uygunluğu konusunda onay veriyor. Hijyenik bir ortamda ve ruhsatlı bir şekilde sağlıklı üretim yapan firmalar var. Ancak ruhsatsız bir şekilde ve hijyen şartları şüpheli bir ortamda üretim yapanlar da var. Gıda takviyesi veya bitkisel ilaçlara Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsat verilmesi, güvenilirliği ve denetimi artıracaktır. İstanbul Eczacılar Odasının yaptığı bir araştırma, bu takviyelerin yüzde 34 gibi büyük bir kısmının sahte olduğunu söylüyor. İnternet üzerinden yapılan denetimsiz satışlar hem vatandaşı mağdur ediyor, hem de fırsatçıları sevindiriyor. Vatandaşın mağduriyeti ancak kare kodlu ürünlerle çözülebilir.
Sosyal Medyada üfürükçülerden geçilmiyor
Sosyal medyada şifa dağıttığını söyleyen yüzlerce sayfa görebilirsiniz. Hastalıklarına çare arayan binlerce insan bu sayfaları takip ediyor. Basur oldum diyene, kına yak geçer diyenler var. Ya da nefesi derin bir hoca bul sağlam bir üfürsün diyorlar. Radikal cerrahi müdahale gerektiren hastalıkları bile otlarla, köklerle tedavi edebileceklerini iddia edenler var. İşin kötüsü bu sayfalarda doktora veya eczacıya sorulması gereken sorular, hiçbir tıbbi bilgisi olmayan insanlara soruluyor.
Hemen her hastalığın sebebinin üç harfliler olduğunu söyleyen cinci hocalar ve medyumlar ayrı bir konu. Bunlardan bazıları internet siteleri ve sosyal medya üzerinden hastalarla iletişim sağlıyorlar. Böylece daha geniş kitlelere ulaşabiliyorlar. En büyük parayı bunların kazandığı tahmin ediliyor. Evinde muska yazan okuyan, üfürenler bile hatırı sayılır paralar kazanıyorlar. Bunların hastalara gerçekten bir faydası oluyor mu bilmiyorum. Ama bunların birçoğunun hoca veya medyumlukla ilgisi olmadığı kesin. Cin çıkarma bahanesiyle yaptıkları rezillikleri, zaman zaman basından okuyoruz.
Eğer bazı otların gerçekten tedavi etme gücü varsa, ben faydası olacağına inananlardanım. Doktor ve eczacılara bu konuda gerekli eğitim ve yetki verilmeli. Elbette eczacıların bitkilerden ilaç yapması, daha sağlıklı ve güvenli olacaktır. Ayrıca bitkilerin faydası olduğu kadar zararları da var. Her bitkiyi, her hasta kullanamaz. Tansiyon yükselten veya düşüren, hamile kadınların düşük yapmasına sebep olan bitkiler bile var. Bu sebeple yarar veya zarar konusuna hastanın duruma göre doktor karar vermelidir. Bu konudaki rantın hiçbir tıbbi bilgisi olmayan insanların değil de doktor ve eczacıların olması gerektiğini düşünüyorum.