Orda Bir Dağ Var, Uzakta
Eski zamanlarda dağlarda devlerin, cinlerin yaşadığına inanılırdı. Korku dolu hikâyeler anlatılırdı halk arasında, bu heybetli yapılar için. Yol kesen ve adam soyan eşkiyalar mesken tutmuştu dağları, kanun kaçakları için güvenli birer kaleydi buralar. Dağlarda yaşayan yırtıcı hayvan sayısı ve çeşidi muhtemelen günümüzdekinden çok daha fazlaydı. Ateşli silahların olmadığı dönemlerde, vahşi hayvanlardan korunmak bile çok zordu. Bu şartlar altında dağların eteklerine bile gitmekten korkan insanlar için zirveler uzak bir hayaldi.
Sanayi devrimini takip eden yıllarda, Avrupa’da bir kaç hali vakti yerinde insanın macera ve heyecan arayışı sayesinde dağların zirvesine ulaşıldı. İsviçre Alplerinden başlayarak, Avrupa’daki tüm dağların zirvelerine ayak basıldı 18. yüzyılın sonlarına kadar. Dağlarda yürümek, kamp kurmak ve zirvelere tırmanmak bir spor haline dönüştü sonraları. Dünyanın en büyük zirvesine, ancak 1953 yılında çıkılabildi. Daha sonra defalarca çıkıldı Everest 8.850 metreye ama yüzlerce dağcı can verdi zirve yolunda.
Binlerce dağcı da başka dağlara tırmanırken hayatını kaybetti. Yaşanan acılara rağmen, dağ sevgisi insanları terk etmedi. Milliyeti ne olursa olsun, tüm insanların dağ hikâyeleri ve inandıkları dağ efsaneleri vardı. İnsanlar artık kendi hikâyelerini yaşamak istiyor dağlarda. Bazıları ise efsane bir dağcı olmak için çabalıyor. Bu yüzden sayıları giderek artıyor dağcıların ve doğa sporcularının.
Millet olarak bizim tarihimizde, kültürümüzde ve edebiyatımızda önemli bir yeri vardır dağların. Çoğalıp, yurdumuza sığmadığımız zaman geçit vermeyen demirden dağları eritmiştik. Delinmez sanılan dağları, delik deşik etmiştik bir sevda uğruna. Yüce dağlardan aşan yolları takip ederek, göç etmişti obalarımız. Binlercemiz donmuştuk zirvelerde, binlercemiz can vermiştik doruklarda vatan uğruna. Tanrı Dağı Türklüğümüzü, Arafat Dağı Müslümanlığımızı sembolize ediyordu. Sayısız şiir yazdık, şarkılar ve türküler söyledik dağlar için.
Dağcılık sosyal DNA’larımızda var
Tarihte göç eden bir millettik. Günümüzde de yayla kültürünü hala yaşatmaktayız. Bu nedenle dağcılık sporunu da ata sporlarımızdan birisi olarak kabul etsek yanlış yapmayız. Gençlerimizin bu spora hevesli olmasının sebeplerinden birisi de atalarımızın hayat tarzıdır. Ancak dağlar çıkış ve inişlerde tehlikelerle doludur. Bu yüzden, bu spora heves eden gençlerin kendilerine en yakın Dağcılık Federasyonu, Dağcılık Kulüpleri veya Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerinden destek ve eğitim almaları gereklidir. Her spor dalında olduğu gibi bu sporun da kendine ait bir disiplini, uygulamalı ve teorik eğitimleri vardır. İnsan hayatı macera ve heyecan için tehlikeye atılmayacak kadar değerlidir.
“Orda bir dağ var, uzakta, O dağ bizim dağımızdır. İnmesek de, çıkmasak da O dağ bizim dağımızdır.” yerine “Çıkamadığın dağ senin değildir” diyoruz artık.
Sağlık ve huzurla kalın.