Kazancınız Dostluk Olsun…
Geçtiğimiz hafta, yeni bir lig heyecanı daha başladı. Önceki yıllara göre takım sayısı daha fazla bir süper lig izleyeceğiz, bu yıl. Geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da salgın sebebiyle tribünler boş kalacak. Bu yüzden maçlar şifreli televizyon kanalından izlenecek. Şifreli kanal aboneliği bulunmayanlar, kafe ve benzeri yerlere doluşacak. Elbette ilk defa yaşanacak bir durum değil, kafede topluca maç seyretmek. Salgının dikkate alınması ve fanatizme müsaade edilmemesi kaydıyla, uzun yıllar hafızalarda kalabilecek maçlar seyredilebilir. Maçları televizyondan seyretmek, pozisyon tekrarı verildiği ve yakın plan çekimler yapıldığı için görsel doygunluk sağlıyor. Kafe ortamında bir çok ihtiyacın karşılandığı da düşünülürse, daha keyifli bir maç seyretmek mümkün olabiliyor. Tribün fanatizminden uzak kalmak da, başka güzel bir yönü.
Sizlerle paylaşmak istediğim, kahvehane ve benzeri yerlerde pür neşe ve dostluk havasında seyrettiğimiz maçlar var hafızamda. Elbette hepsini paylaşmaya sayfalar yetmez. Ama sizlerin de hoşuna gideceğini umduğum bir hatıramı paylaşmak istiyorum. Öğrencilik yıllarımda uzun ve yorucu bir otobüs yolculuğundan sonra, yine bir yaz tatili için memleketime dönmüştüm. Eve giderken önünden geçtiğim bir çay ocağı, hınca hınç doluydu. İçeridekilerin çoğu benim yakın arkadaşımdı. Bir çay içer sonra eve giderim düşüncesiyle, içeriye girdim. Arkadaşlarım beni sevinçle karşıladılar, bir sandalye bulup oturttular. Televizyonda maç seyrediliyorlardı, Fenerbahçe-Galatasaray maçı. O yıllarda şifreli yayın yoktu, maçları televizyon kanalları naklen yayınlıyorlardı. Özellikle gençler evlerinde maçı seyretmek yerine, kahvehanelere ve benzeri yerlere doluşuyorlardı.
Çay ocağına girdiğimde Galatasaray 1-0 öndeydi. Ben Fenerbahçe taraftarı olduğum için, Galatasaray taraftarı arkadaşlarım bana şaka yollu sataşmaya başlamışlardı. Eve gidip dinlenmek istiyordum ama bırakmıyorlardı, fena yakalanmıştım. Galatasaray baskılı oynuyor, Fenerbahçe rakip takımın ataklarını kesmekte zorlanıyordu. Galatasaray’ın girdiği her gol pozisyonunda, elimizdeki çay bardaklarını gol heyecanı ile dökülmesin diye masanın üstüne koyuyorduk. Maç Fenerbahçe’nin sahasında oynanıyordu ama rakip takım, ev sahibi takımı kendi sahasına hapsetmişti.
İlerleyen dakikalarda Galatasaray farkı ikiye çıkardı. Eve gitmek için her yolu deniyordum ama bir türlü başaramıyordum. Yol yorgunluğunun üstüne bir de moralim bozulmuştu. Çay ocağındaki tek Fenerbahçe taraftarıymışım gibi, Galatasaray taraftarı arkadaşlarım şakalarıyla beni bunaltıyorlardı. İlk yarı bitmeden önce, Galatasaray farkı üçe çıkardı. Bu skor arkadaşlarımı iyice rahatlamıştı, artık benimle fazla uğraşmıyorlardı. Devre arasında nihayet eve gitmeme izin verdiler, acıdık haline git eve yat dediler.
Evde yol yorgunluğu ve moral bozukluğuyla, üstümdeki kıyafetlerle kanepeye uzandım. Uykuya dalmak üzereyken, apartmandaki diğer dairelerden bir gol sesi daha yükseldi. Maçı kaybetmiştik zaten ama farklı mağlubiyet olmasın istiyordum. Ben uyumaya çalıştıkça, gol sesleriyle tekrar tekrar uyanıyordum. Her gol sesi bir öncekinden daha güçlü geliyordu. Üçüncü gol sesinden sonra uykum büsbütün dağıldı, kalkıp televizyonu açtım. Fenerbahçe skoru eşitlemişti, 3-3 berabere. O sevinçle ayakkabılarımı giydiğim gibi, merdivenlerden süzülerek evin arka sokağındaki çay ocağına doğru koşmaya başladım. Bir an önce Galatasaray taraftarı arkadaşlarımın, yüzünü görmek istiyordum.
Yolun yarısında gök gürültüsüne benzeyen bir gol sesi daha geldi. Sevinç çığlıkları kesilmek bilmiyordu. Maçın tamamlanmasına artık dakikalar vardı, golü hangi takımın attığı düşüncesi beni tedirgin ediyordu. Fakat golü Galatasaray atmış olsa bile, farkı bir şekilde yenilmiş olmayacağımızın rahatlığı içinde çay ocağına girdim. Maç devam ediyordu ama içerisi büyük ölçüde boşalmıştı. Dördüncü gölü Fenerbahçe atmış, Galatasaray taraftarı arkadaşlarım ortadan kaybolmuşlardı.
Arkadaşlarımla birlikte gençlik yıllarımızda aynı çay ocağında, bir çok maç seyrettik televizyondan. Maç esnasında birbirimize takıldığımız, kısa süreli sürtüşmeler yaşadığımız da oldu. Ama hiç bir zaman maç yüzden kavga etmedik, birbirimize küsmedik. Yıllar sonra beraber seyrettiğimiz maçların hatıralarını anlatıp, gözümüzden yaş gelinceye kadar gülüyoruz.
Takım tutun ama tuttuğunuz takım için veya bir maç için birbirinizin yakasından tutmayın. Maçı tuttuğunuz takım kaybetse bile fanatik olmayın, dostluğunuz kazansın. Sağlık ve huzurla kalın.