Eski Sokaklar
Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım, acıktım.
Ziya Gökalp’in bu dizelerle başlayan Ala Geyik şiiri, alır beni çocukluğuma götürür. Anlatsam masal olur, şimdiki çocuklara. İnanmazlar belki de. Bizim çocukluğumuz, şimdikilere ancak rüya olur.
Biz çocukken yürümezdik sanki, koşardık hep. Bir solukta varırdık, gideceğimiz yere. Otobüse, minibüse binmezdik. Anadolu’daki şehirlerde bir kaç hat dışında otobüs, minibüs de bulunmazdı. Babamızın arabası da yoktu. Arabası olanlar da, çocuklarını okula arabayla bırakmazlardı. O günlerde, yürüyüş ayakkabısı da yoktu. Aynı ayakkabıyla okula gider, koşar hatta top bile oynardık.
Bütün çocuklar sokaklardaydık. Evimizin sokağında ya da bir iki sokak ötede. Her sokak bir futbol sahası, her elektrik direği bir basket potasıydı. Hele de boş bir arsa varsa mahallede, koca bir stadyumdu. Kale direkleri taştan, saha çizgileri kireçtendi.
Hemen hergün, maç vardı mahallede. Herkes futbolcuydu, biraz da basketbolcu. Camdan, balkondan arada bir uzanıp bizi izleyen annemiz, babamız vardı. Beşte haftayım (half-time), onda biterdi maçlar. Üç korner, bir penaltıydı. Topumuzu bakkaldan alır, en geç üç günde patlatırdık. Gün batsa da, sokak lambalarının ışığında devam ederdi maçlar.
Bizim kadar olmasa bile, kızlar da sokaktaydı. İp atlanır, voleybol, seksek oynanırdı. İp atlarken şarkılar, tekerlemeler söylerlerdi.
Sokakta oynanan her oyun, bir spordu. Misket oynamak bile, bilmem kaç kalori yaktırır, bir o kadar D vitamini depo ederdi vücuda. Hiç bir doktor, güneşten korunun demezdi. Ekmekte katkı, sebzede ilaç, ette hormon yoktu. Hava ve su tertemizdi. Dahası, sokaklar güvenliydi. Bir anlamda, yaşadığımız sokağın bekçisiydik.
Bu dediklerimin hepsi, kırk yıl önceydi. Yirmi yıl öncesine kadar da, aşağı yukarı böyle devam etti. Sokaklardaki çocuk kalabalığı, şamatası ve gol sesleri hiç eksik olmadı. Acıkan bir koşu eve gider, alel acele karnını doyurur, yine sokağa koşardı. Eli boş dönmezdi, bir iki dürüm de arkadaşları için getirirdi. Susayınca, herkes aynı bardaktan su içerdi. Kimse hasta olmazdı. Ya bulaşacak mikrop yoktu, ya da çocukların bağışıklık sistemi güçlüydü.
Yirmibeş yıl önce şehirlerden, kasabalardan, köylerden arabayla geçerken, gaza basmaya korkardım. Sokaklar çocuk doluydu, yine. Bilirdim oyuna daldıklarında, ne kadar dikkatsiz olduklarını. Artık dikkat etmesi gereken, bizlerdik. Bazen bir maça denk geldiğim olurdu, sokağın birisinde. Çocuklardan birisi topu kucaklar, hep birlikte araba geçsin diye beklerlerdi.
Ya şimdi? Sokakta bir tane bile, çocuk bulmak zor. Salgın var diye değil, son yıllarda sokaklar boş zaten. Çocuklar evlerinde, ellerinde bir tablet. Kimisi koca ekran bilgisayarında, saatlerce oyun oynuyor. Gün boyu ekran başında, hareketsiz. Güneş yok, sağlıklı yemek ve su yok, arkadaşı yok. Sosyal ilişkileri sınıfta kalmış, asosyal bir nesil yetişiyor. Anne babası, kardeşiyle bile iletişimi kopuk. Konuştukları, yazdıkları bildiğiniz sokak jargonuna rahmet okutuyor.
Konunun başka bir boyutu daha var. Sokaklar eskisi gibi, güvenli değil. Artan trafik, kaza riskini beraberinde getiriyor. Adi suçların çoğu, sokaklarda işleniyor. Bu sebeple, aileler çocuklarını sokağa salmak istemiyorlar. Ama her çocuğun spor yapmaya ihtiyacı olduğu, bilimsel bir gerçek.
Şu da bir gerçek ki, bizim çocukluğumuzda sokaklar güvenliydi. Gönlümüzce, koştuk eğlendik ama bu günkü gibi imkanlar, tesisler yoktu sporda. Bu kadar bilinçli de değildik, bize yol gösterecek, rehberlik edecek çok fazla kimse de yoktu. Şanslı mıydık yoksa şansız mı, karar vermek zor. Ya da şimdiki çocuklar şanslı mı? Çok şanslı değiller belki, ama mevcut imkanları değerlendirirlerse başarıyı yakalayabilirler.
Çocuklar için, sokak dönemi kapanmış olabilir. Ama artık her spor için, uygun tesis var bu ülkede. Sağlıklı bir nesile, sportif başarılara ihtiyaç var. Çocuklarımızı sınavlar için birbirleriyle yarıştırdığımız kadar, spor salonlarında, yeşil sahalarda, sporun yapıldığı her ortamda, onları yarıştırmalıyız.
Bir kere bile bayrağımızın göndere çekilmediği, İstiklal Marşımızın okunmadığı olimpiyatlar yaşanmasın diye çaba sarf etmeliyiz.
Helal olsun adaşım kaleme yüreğine sağlık