Ali Ata Bak
At yarışı, dünyanın bilinen en eski sporlarından birisidir. Motorlu taşıtların icadından önce yük çeken atlardan başka, her yetişkinin binek bir atı vardı. Hemen herkes usta bir biniciydi. Bugünkü şekliyle olmasa bile geleneksel olarak at yarışları, köy ve kasaba meydanlarında sürekli yapılıyordu. Şehirlerde koşu yolu adı verilen yerlerde yarışıyordu atlar. Ödüllü yarışlar vardı mutlaka ama bahis var mıydı, varsa hangi boyutlardaydı bu konuda fazla bir bilgi yok. Ancak bahisler sebebiyle at yarışlarının bugünkü seviyeye ulaştığını söylemek yanlış olmaz. ilk resmi at yarışının 1665 yılında Amerika’da yapıldığını söylüyor kaynaklar. Bugünkü gibi organize yarışlar ise 19. yüzyılın ortalarında yapılmaya başlanmış.
Ülkemizde at yarışları ve bu yarışlar için müşterek bahis düzenleme konusunda TJK (Türkiye Jokey Kulübü) tek yetkili kuruluştur. Ancak TJK Gençlik ve Spor Bakanlığına değil, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı bir kuruluştur. At yarışıları geniş kitleler tarafından seyredilen ve sevilen spor olmasına rağmen, maalesef seyircilerin büyük çoğunluğunu bahisçiler oluşturmaktadır.
Kum ve çim pistlerde, farklı mesafelerde koşuyor atlar. Zaman zaman altı yedi boy farkla tamamlanan yarışlar olduğu gibi, daha ziyade boyun, baş veya burun farkıyla kazanıyor atlar. Çoğu kez foto finiş belirliyor sonucu. Son metrelere kadar önde götürülen bir yarış kaybedilebiliyor veya son düzlüğe geride giren bir at, son metrelerdeki atağı ile yarışı kazanabiliyor. Özetle seyirciler yarışma boyunca yoğun adrenalin yaşıyor. Bu yarışların bağımlılık yapma sebeplerinden birisi de seyircilerin yaşadığı adrenalindir.
Bahis oynayan seyirciler kuşkusuz bu adrenalini, diğer seyircilere oranla çok daha fazla yaşıyorlar. Ganyan olarak bilinen bu bahis türü için istatistik, analiz çalışması yapmak ve mantık yürütmek gerekiyor. Atın rengine, boyuna, endamına göre seçilmiyor favori atlar. Bahisçiler harıl harıl ders çalışıyor. Atın, kum ve çim pistlerde, antrenmanlarda elde ettiği dereceler önemli. Atın performansı kadar jokeyin tecrübesi ve başarısı da sonucu belirlemede etkili oluyor. Hatta çoğu zaman yarışı, at değil jokey kazanıyor veya kaybediyor. Bazen jokey, atın üzerinde bir yük kadar gereksiz olabiliyor. Kazanmak için bir çabası göze çarpmıyor.
Her gün at yarışı tahminleri yapan bültenleri, gazeteleri, internet sitelerini ve tanınmış yazarları takip etmek de işin başka bir parçası. Hergün farklı şehirlerde, farklı pist ve mesafelerde yarışlar düzenleniyor. ABD ve Avrupa ülkelerinde yapılan yarışlar bile TJK‘nün televizyon kanalında naklen yayınlanıyor. Bu yarışlar üzerinden de bahis oynatılıyor. Bahisçinin boş vakti olmuyor böylece. İstatistik, analiz çalışması ve mantık yürütmekle her zaman olumlu sonuç alınamıyor. Zaman zaman favori at yerine, eşek diye tabir edilen formsuz atların da yarış kazandığı oluyor. Bu durumda çoğu kez şike geliyor akıllara.
”Ali Ata Bak”
At yarışlarını takip eden elit kesimin durumunu bilmem ama ganyan bayilerinde günü geçen bahisçilerin durumu üzücü. Bunların içerisinde günü kurtaranlar olduğu gibi hırs yaparak, tüm birikimini ve mülkiyetini kaybedip don gömlek kalanlar da var. Daha üzücü olan ise zamanında kendilerini bu şekilde derslerine vermiş olsalardı, her birisi mutlaka saygın bir meslek sahibi olacaktı. Belki de daha ilkokul birinci sınıfta öğretilen “Ali ata bak” cümlesine takılı kalmışlardı. Bir başka üzücü nokta ise bahis ve şans oyunlarının sporla birlikte anılması hatta sporun bahis ve şans oyunlarının gölgesinde kalması.
Bahislerden gelen paranın büyük bir kısmının, hayır ve kamu kurumlarına aktarılıyor olması, ne aktarılan parayı ne de bahisleri aklamaya yetmez. Toplumsal değerleri yozlaştıran etkenlerden birisinin de kumar olduğunu, kimse inkar edemez. Bahislerin olduğu her sporda, mafyanın eli olduğunu ve dolayısıyla şike yapıldığını artık herkes biliyor. Daha temiz ve seyredilebilir spor için bahis ve şans oyunlarına, şans verilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Katılıyorum. En azından sınırlandırılması elzem.
Güzel bir makale olmuş Osman bey keyifle okudum.