Sen Unutsan da Onlar Unutmaz
Bugünlere gelindiğinde artık tüm devletler sporcunun rengine, dinine, milliyetine bakmadan, başarılı sporcuları milli takım kadrolarına dâhil ediyorlar. Çekik gözlü bir güreşçiyi Amerika, ya da siyahi bir atleti Türk formasıyla yarışırken görebiliyoruz. Futbol milli takımlarında da milliyet kavramı çoktan rafa kaldırıldı. Fransa milli takımında oynayan futbolcuların kaçı Fransız. Dahası Fransa’da yaşayan insanların kaçı Fransız ki. Vatandaş olsalar bile çoğu Fransız değil.
Birazda zorunluluktan belki Fransa’daki bu durum. Aslında bu durum tüm Avrupa ülkelerini bekleyen akıbet. Milli müsabakalar devletler arasındaki adı konulmamış bir çeşit savaştır. Belki bu yüzden milli formalarda da asker üniformaları gibi ait oldukları devletin arma veya bayrağı bulunur. Bu sebeple bazı sporcular kendi milli takımları dışında hiçbir ülkenin formasını giymek istemezler.
Milli takım seçimi biraz da gönül işi oluyor herhalde. Yoksa her devlet milli sporculara, her konuda pozitif ayrımcılık uyguluyor. Sporcuların başarılarını hatırı sayılır paralarla ödüllendiriyor. Bu konuda hiç bir imkân sunmayan devletlerin sporcuları için tek çare başka ülkeler olabilir. Para imkân kadar, sporcunun seçeceği milli takımla yaşaması muhtemel başarıların hesabı da yapılıyor. Her ne olursa olsun sonuçta bu bir kulüp seçimi değil. Gün gelecek kendi ülkene karşı oynayıp, takımının yenilgisine katkıda bulunacaksın. Biraz da vicdan meselesi gibi, o da varsa yoksa zaten sorun yok. Milli hassasiyet sahibi sporcuların milli takım seçimi konusundaki tavırlarını gündeme getirmeye bile gerek yoktur.
Geçtiğimiz günlerde Antalyaspor Teknik Direktörü Nuri Şahin bu konuda bir açıklama yaptı. Alman milli takımını seçen Türk futbolcuları eleştirmek istemediğini söyledi. Sözlerinin sonunda “Ya Türk’sündür ya da değilsindir” diyerek esas maksadını belli etti. Eleştirse belki bu kadar etkili olmayacaktı. Bir Türk futbolcu, Alman milli takımıyla yaşadığı başarılarla ne derece gururlanır bilinmez. Oysa milli formayla sahaya çıkmanın gururu bile paha biçilmez olmalı.
Sporcular dışında bir de ülkenin yetiştirdiği nitelikli insanların, başka ülkelere göçme çabası var. Bu çabada kendi ülkesinin ekonomik şartlarının yetersiz olması tek sebep değil. Bir de bu nitelikli insanları adeta yurtdışına pazarlayan şebekeler var. Ayrıca ülkenin içini boşaltmak isteyen maksatlı gruplar var. Kariyer, iş ve daha fazla kazanç vaadiyle yurt dışına götürülüyorlar daha doğrusu kaçırılıyorlar. Bu gençlerin bir kısmı, gittikleri ülkelerde meslekleriyle ilgisi olmayan işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bir kısmı dini ve milliyeti yüzünden hor görülüyor. Mülteci durumuna düşen veya mülteci muamelesi görenler ise işin başka üzücü bir yönü. Dinini milliyetini yaşamak bir yana onları unutma durumuna gelenler bile var. Fakat sen Türk olduğunu, Müslüman olduğunu unutsan da onlar asla unutmuyor.
Ülkemiz hatta tüm dünya zor günler geçiriyor. Belki çok daha zor günler kapıda. İnsanlar salgından sonra savaş ve kıtlık korkusu yaşıyor. Herkesin toprağına daha sahip çıkması gereken bir dönemi yaşıyoruz. Ne düşmana verecek ne de ekilmeden bekleyecek bir karış toprağımız olmasın diye çabalamalıyız. Aynı şekilde gençlerimiz ülkemizde kalsın ve ülkesi için çalışsın diye çabalamalıyız. Ülkemizin geleceği ve teminatı olan genç nüfusa pozitif ayrımcılığın en katı şeklini uygulamalıyız.