Sokaktaki Mutluluk
Anne ve babaların çocuklarına karşı aşırı korumacı olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Birçoğu çocuklarının sokağa çıkmasını bile istemiyor. Sokaklarda koşan, top oynayan, ip atlayan çocuklar yok artık. Çocuk biraz sokağa çıkacak olsa, takip ediyor ve çok geçmeden tekrar eve sokuyorlar. Belki de haklılar, sokaklar eskisi kadar güvenli değil artık. Arabalar işgali etti sokakları, oyun oynayacak alan bırakmadılar çocuklara. Çocuklar da sokakta oyun oynamaya pek hevesli değil zaten, bilgisayar oyunları daha cazip geliyor şimdikilere.
Oysaki sokak oyunları, çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimine katkı sağlayan en büyük etkenlerden biriydi. Spora başlamanın ve sosyalleşmenin de ilk adımıydı. Arkadaşlık ve dostlukların temeli sokaklarda, sokak oyunlarında atılırdı. En fazla yirmi beş yıl önce, evde duran çocuk yoktu. Bugünlerde evden çıkan çocuk yok, sokaklar bomboş.
Sokak oyunları kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel bir birikimdi. Uzun yıllar boyunca hiç bir değişime uğramadan, sonraki kuşaklara devreden oyunlar vardı. Yakın zamanlara kadar bugünkü çocukların ilkel bulacağı, onlarca oyun oynanıyordu sokaklarda. İki tahta parçasıyla oynanan çelik çomak, yassı taşlarla oynanan seksek, hatta koyunun aşık kemiğiyle oynanan oyunlar vardı. Aşık kemiğinin yerini sonraları rengarenk cam misketler aldı.
Kör ebe, saklambaç, istop, yakan top, uzuneşek oynayan şen şakrak çocuklar vardı sokaklarda. Bir çemberin peşinde saatlerce koşardı çocuklar. Kızlar tekerleme söyleyerek bıkmadan usanmadan ip atlardı, melodiler eşliğinde.
O tekerlemelerden bir tanesi aklımda kalmış, yanılmıyorsam, şöyleydi;
”Laleli bir içeriye gir,
Laleli iki ormandaki tilki,
Laleli üç okuması güç,
Laleli dört eteğini ört,
Laleli beş beşkardeş,
Laleli altı altınımı çaldı,
Laleli yedi yemeğimi yedi,
Laleli sekiz seksen sekiz,
Laleli dokuz al sana bir bokuz,
Laleli on çikolata boom!”
Bu oyunların her birisi, çocukların fiziksel ve sosyal gelişimine katkıda bulunan birer spordu aslında. Bu oyunlar sayesinde, çocuklar sokakta çok mutluydu. Şimdi evlerinin bir odasında, gün boyu bilgisayar başındaki çocuklar ne kadar mutlu bilemiyorum. Kaç arkadaşı var bir çocuğun ya da kaçının arkadaşı var, bilinmez. Yeni nesil hareketsiz ve asosyal bir şekilde yetişiyor. Bu çocukların ilerde, fiziksel ve ruhsal yönden sağlıklı birer birey olacaklarını düşünemiyorum.
Sokaklar artık güvenli olmasa da sokak oyunları, şehirlerin değişen dokusuna uygun ortamlara taşınmalıdır. Eğitim ve spor uzmanları bu konuda sorumluluk alarak kültürel bir miras olan bu oyunları çocuklarımıza öğretmeli ve oynatmalıdır. Çocukluğunu yaşamak şimdiki çocukların da hakkıdır.
Salgın öncesinde tüm sokak oyunlarını kapsamasa da okullarda, sokak oyunları şampiyonası düzenliyordu. Sokak oyunlarının kuralları kitap haline getirildi. Gazi Üniversitesi bünyesinde bir oyuncak müzesi açıldı. Müzede sokak oyunlarında kullanılan araç ve gereçler de sergileniyor. Salgından sonra da tür çalışmaların devam ettiğini görmek, hepimizi sevindirecektir.
hocam gayet açıklayıcı bir yazı olmuş elinize emeğinize sağlık.
Nerde o eski günler