Büyükada’da Bir Anı: İstanbul’un Sihirli Yüzü

Büyükada, 2025 — Geçtiğimiz günlerde, Büyükada‘da eski bir arkadaşımla sohbet etme fırsatı buldum. Hayatına ve yaşadığı süreçlere dair birçok şey sordum. Aşağıda, bu keyifli sohbetten ortaya çıkan yaşam öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kuzguncuk’ta Başlayan Hikaye
Arkadaşım, Kuzguncuk’ta doğmuş. Büyükada, Kuzguncuk ve Suadiye üçgeninde büyümüş. Babasının iş yeri Teşvikiye’deymiş ve arka balkonu Latife Hanım’a komşuymuş. Birçok akrabası karşı yakada oturuyormuş. Eskiden, “İstanbul’da oturuyorlar” derlermiş karşı taraf için. O zamanlar hep düşünürmüş: “Orası İstanbul’sa, biz neredeyiz?” Çocuk aklıyla sık sık bu soruya cevap aramış. Çünkü bol bol şehir dışına seyahat ederlermiş ve “Nerede yaşıyorsun?” diye soranlara cevap verirken hep tereddüt edermiş. Gerçekten İstanbul’da mı yaşıyoruz diye!
İstanbul’un Renkli Dünyası
İstanbul’u doyasıya yaşadığını, ailesinin sayesinde gezip gördüğünü belirtti. “Marmara bambaşkadır; baharda erguvanlar bezeler kıyılarını,” dedi. Ailesinin “eski” İstanbullu olduğunu ve “eskiden” kelimesinin içindeki anlamın kendisi için son derece kıymetli olduğunu ifade etti. Geçmişindeki herkesin fevkalade ve sihirli olduğunu düşündüğünü anlattı.
O yıllarda İstanbul, bu sihirli insanları içinde barındıran, güzelliğini koruyan bir kraliçe gibiydi. Baktıkları her yüz aydınlık, parlak ve sadeydi. İnsanların bakışlarında duruluk ve dürüstlük vardı. Dilleri muhabbet doluydu; selamsız, hatırsız geçilmezdi. Eş dost zararsızdı, konu komşu hayırsız değildi. Hile karışmamıştı henüz yediklerine; her şey daha tatlı, daha bereketliydi.
Çocukluğun Öğretileri
Arkadaşım, çocuk olmanın bir terbiye meselesi olduğunu ve onun bile bir adabı olduğunu vurguladı. Oyalanacak şeyler kısıtlı olsa da kendilerini nasıl oyalayacaklarını iyi bildiklerini söyledi. Ailelerini utandırmamayı küçük yaşta öğrenmişler. Misafir çocuk olmak, uslu oturmak ve hiçbir şey istememekti. “Göz hapsi” denilen şey buydu; çaktırmadan annen bir bakar, o bakıştan her şeyi anlardın.
Natali, ona sık sık, “O bakışları hiçbir zaman unutma,” derdi. Her gittiği misafirlikte, çocuk sıkılmasın diye ona özel fotoğraflar verilirmiş ve albümlerdeki hikâyeler tek tek anlatılırmış.

İstanbul’a Duyulan Sevgi
“İstanbul, bana sadece bir şehir değil, bir yaşam biçimi gibi geliyor,” dedi Natali Papanigitidis, duygularını anlatırken. “Şehirde büyüdükçe her sokağı, her mekanı daha derinlemesine tanıdım. İstanbul’a her baktığımda geçmişten gelen o derin, sıcak bağları hissettim. Kendi şehrimi, İstanbul’u sevmek, ona aşkla bağlanmak; sadece yaşamak değil, onu içselleştirmekti. Birçok yerin anlamı, orada geçirdiğimiz anılarda gizlidir. Bugün de İstanbul’da gezdiğim her sokakta, zamanın farklı bir yüzünü buluyorum. Tarihin, doğanın ve insanın bir arada dans ettiği bu şehri her daim sevdim, seviyorum.”
“Türkiye‘nin her köşesinde farklı bir güzellik var,” diye devam etti Natali. “Her köy, kasaba, her dağ, her deniz birbirinden özel. Ancak İstanbul’daki o mistik ruh, her zaman farklıydı. Bu şehir, farklı kültürler ve tarihlerin yoğrulduğu bir mozaik… Bazen geçmişin, bazen de geleceğin sesini aynı anda duyarsınız. İstanbul’da büyüdüğüm için çok şanslı hissediyorum; çünkü bu şehir sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da insanı etkiler. İstanbul’a dair sevdam, kalbimde hep taze kalır. Hangi köşesinde olursam olayım, beni içine çeker, huzur verir. Bugün de dönüp baktığımda, o eski İstanbul’un hatıraları kalbimi ısıtır.”





