Sıtmaya Razı Ediyorlar

Muhakkak ki şeytanın en büyük silahı, insanların yüreğine saldığı korku ve endişedir. İnsanları sürekli açlıkla, yoksullukla, hastalıkla, gelecek endişesiyle, ölümle korkutur. İnsanlar korktukça, şeytanın oyuncağı haline gelirler. Bu korkunun şeytandan geldiğini bir çok insan fark edemez. Bu korku ve endişelerin en büyük zararı, insan bünyesini tedavisi güç hastalıklara maruz bırakmasıdır.
İnsan kılığında gezen şeytanlar da bunu fark etmiş olmalılar ki artık insanları korkutarak kontrol altına alıyor ve bu yolla hesapsız paralar kazanıyorlar. Bu korku ve endişeler yüzünden yaşanan depresyon, kaygı bozukluğu ve benzer psikolojik hastalıklar son yıllarda tüm dünyada en üst düzeyde görülüyor. Geçen yıl yalnız ülkemizde 60 milyon kutu antidepresan ilaç kullanılmış. Elbette şeytanın kazancı bu kadarla sınırlı değil.
Tıp literatürüne tüm hastalıkların başına eklenebilen “başlangıç” diye, bir ön ek dahil ettiler. Her hastalığın bir başlangıç evresi olduğunu düşündürerek, insanlar korkutuluyor. Oysa hastalık bünyede ya vardır ya da yoktur. Bunları ben söylemiyorum, neyse ki aklı başında birkaç hekim var. Sürekli hem hasta olduğunu düşünen insanları, hem de meslektaşlarını uyarıyorlar ama dinleyen kim. Kendini biraz iyi hissetmeyen, sabah erkenden soluğu hastanede alıyor. Sonra gereksiz tahliller ve gereksiz tetkikler birbirini izliyor. Yine kullanılan dünya kadar gereksiz ilaç. Böylelikle ilaç ve medikal üreten firmalar paraya para demiyorlar.
Şekerden ekmekten, paketlenmiş gıdalardan uzak durun diyenleri, kimsenin dikkate aldığı yok. Sofraya alkollü ve asitli içecek olmadan oturmayanların sayısı oldukça fazla. Hala margarini iştahla yiyenler var. Abur cubur diye tanımlanan bisküvi çeşitlerini eskiden yalnız çocuklar yerdi. Şimdilerde yediden yetmişe herkes zevkle tüketiyor. İnsanlar kendilerini değil de bünyelerinde hastalık besliyorlar sanki. Endüstriyel gıdalar ilaç sanayisine yeni hastalar hazırlıyorlar. İnsanları korkutarak ilaç satan şeytani varlıklar, zararlı gıdaların reklamını yaparak satıyorlar.
Toplumları korkutarak mecbur ettikleri aşıların foyası sonunda ortaya çıktı. Ama pes etmiyorlar, insanları kurguladıkları yeni korku senaryolarına inandırmaya çalışıyorlar. Daha güçlü ve daha ölümcül virüslerin yolda olduğunu söylüyorlar. Daha kapsamlı aşılar geliştirmekle meşgul olduklarını söylemeyi de ihmal etmiyorlar. İllaki hepinizi aşılayacağız, aşı olmazsanız beslenme yoluyla bu sıvıyı vereceğiz diyorlar. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmenin geldiği son nokta böyle. Yüce Dinimizin Kitabı, “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.” mealindeki ayetlerle şeytani güçlerin oyunlarına karşı bizleri uyarıyor.